Arif Melikov'la Röportaj - Ferhad ile Şirin Balesi

Nâzım Hikmet'le olan dostluğunuzdan bahseder misiniz?

- Nâzım Hikmet'le 1958 yılında tanıştık. Ben konservatuvarı yeni bitirmiş ve Nâzım Hikmet'in o zaman "Muhabbet Efsanesi" olarak okuduğum "Ferhad ile Şirin"i üzerinde çalışmaya başlamıştım. O Bakû'ye geldiğinde oteline gidip oyunu için hazırladığım besteyi ona gösterdim. Ben gittikten sonra arkadaşlarıma "Bu genç oyunu çok güzel yazacak, onun yaptığı bale tüm dünyaya örnek olacak çünkü genç olmak gibi büyük bir üstünlüğü var" demiş. O, gençlere çok inanır ve destek olurdu. Daha sonra ben oyunu Leningrad'da Kirov'a götürdüm ve onlar da sahnelenmesini istediler. Bunun üzerine libretto üzerinde çalışmak için o sırada Moskova'da yaşayan Nâzım'la çalışmaya başladık. Beni bir oğlu gibi kabul etti. Onun bütün kitaplarını, fotoğrafları ve el yazısı şiirlerini evimde saklıyorum.

Nâzım Hikmet'in yazdığı tiyatro metnini bale olarak yorumlarken ne gibi değişiklikler oldu?

- Tiyatro metni bambaşka birşeydir. Onu bale haline getirmek, onu müziğe göre yorumlamak ve tamamen başka bir dünyaya taşımak gerekir. Nâzım büyük şair olduğu gibi büyük bir dramaturg idi. Nâzım hiçbir alet çalmamasına karşın müziği içinde hissederdi. Bu yüzden balenin librettosunda kendi felsefesini bir müzik haline getirdi ve benim bestelerimle tam bir uyum sağladı.

Nâzım, 1961'de Kirov Balesi'ndeki prömiyerde sanatçılarla1961'deki prömiyerde nasıl tepkiler almıştınız?

- "Ferhad ile Şirin"in prömiyeri 23 Mart 1961'de gerçekleşti. O gün baleyi yaratan beş kişi, Nâzım, ben, Grigoroviç,dekor tasarımcısı Virsaladze ve orkestra şefi Niyagizade'nin fotoğrafımızı çektiler. O zamanlar bu fotoğrafta yer alan herkesin bu kadar ünlü olacağının hiç kimse bilmiyordu ve daha sonra yıllar boyu her yerde bu fotoğraf yayımlandı. O gün ünlü besteci Dimitri Soştakoviç de bana gelerek "Bu baleyi yaratanların birbirleriyle olan sanatsal uyumları, bu yapıtı bütün dünyada izlenecek bir noktaya eriştirmiş" dedi. Soştakoviç de Nâzım gibi gençlere destek ve ilham veren bir insandı. O gece Nâzım'ı tebrik etmeye gelenlere Nâzım, "Bu balenin asıl yaratıcıları Arif ile Yuri'yi tebrik edin. Ben bunun sadece küçük bir parçasını oluşturdum" dedi.

Yazıyı müzik boyutuna geçirirken bestelerinizi nasıl biçimlendirdiniz?

- Balede söz yoktur. Bu yüzden Nâzım'ın şairane sözleriyle yarattığı bu aşk destanını müzik diliyle ifade etmem gerekiyordu. Müziğin Ferhad ile Şirin'in sevgisinden, kederlerinden, Mehmene Banu'nun kötülüğünden fışkırdığını izleyiciye hissetirmeliydim. Ayrıca Doğu'nun duygusunu, hareketlerini, geleneğini klasik müzik kuralları ile birleştirmem ve klasik müzikle Doğu melodilerini harmanlamam gerekiyordu. Bir balenin ilk yaratıcısı bestecidir, sonra libretto ve koreograf gelir. Bu yüzden koreograf müziği duyar ve ona göre sözsüz bir biçimde bunu izleyiciye ulaştırmaya çalışır. Bu noktada önemli olan Ferhad ile Şirin'in Türklere ve Azerilere tanıdık bir efsane olmasına karşın dünyanın her yerinde ilgiyle izlenmesini sağlayabilmektir. Aşk destanını müzik ve dans ile felsefe seviyesine ulaştırmaktır. Nâzım'ın oyunu zaten öyle bir felsefe içeriyordu. Yapmamız gereken, bu felsefe seviyesini bale olarak sahneye taşımaktı. Bunu da başardık.

61'den bu yana bestede değişiklik yaptınız mı?

- Bazı besteciler ve koreograflar yapıtlarını çağa uydurmak için yenilikler yaparlar. Ama bu yapıt 1961'de öyle yüksek bir seviyede yaratıldı ki onu yenilemeye ihtiyaç duymadık. 1961 yılında nasılsa bugün de aynı şekilde sahneye konmaktadır. Başka koreograflar da bu baleyi sahnelediler. Ama biz Grigoroviç'in "zirve" gösterisini, Nâzım'ın arzuladığı şekilde İstanbul'a getirdik.

Nâzım'ın diğer oyunları içinde neden özellikle Ferhad ile Şirin?

- Her halkın kendisine ait aşk destanları vardır.Bu efsane de bizim tarihimizde asırlar boyu anlatılır durur. Ama Nâzım Hikmet bu efsaneye 20. yüzyılın yorumunu getirmiş ve bugünün izleyicisinin duygusuna ulaşmak için eseri yeniden yaratmıştır. Ben de bu efsanenin bu yorumundan çok etkilendim ve kendi müziğimle, atalarımdan gelen bir efsaneyi bale olarak yaşatmak istedim.

Bu baleyi İstanbul'da sergilemek sizin için ne ifade ediyor?

- Balenin 65 kere dünyanın çeşitli ülkelerinde sahnelenmesine önayak olarak Nâzım'ı yaşatmaya ve onun başarısını devam ettirmeye çalıştım. Ama Nâzım'ın en büyük arzusu İstanbul sokaklarında gezmek, İstanbul'da yaşamak ve havasını solumak idi. Bale, Grigoroviç'in koreografisiyle, 1961'de Virsaladze'nin yaptığı dekorla 39 yıl sonra İstanbul'a geldi. İlk gösteride orkestra şefi Azeri Niyazi Takizade'ydi. Şimdi yine ünlü bir Azeri şef Elşad Bagirov, orkestrayı yönetiyor. Bir bakıma ilk prömiyerdeki beş kişilik kadroyu İstanbul'a taşıdık. Nâzım'ın arzusunu istediği biçimde, memleketi İstanbul'a getirerek ben Nâzım'a oğulluk borcumu ödedim.

1961'de "Ferhad ile Şirin"in beş yaratıcısı; Yuri Grigoroviç, Arif Melikov, tasarımcı Virsaladze, Nâzım Hikmet ve şef Niyazi Tagizade.

(Röportaj, 5 Mart 2000 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nden alınmıştır.)