YALNAYAK

Kafamızda güneş
                     ateş
                         bir sarık.
Arık toprak
        çıplak ayaklarımıza çarık.
İhtiyar katırından
        daha ölü bir köylü
                            yanımızda,
yanımızda değil
                    yanan
                       kanımızda.
Omuz yamçısız
bilek kamçısız
atsız, arabasız
                jandarmasız,
ayı ini köyler
          balçık kasabalar
                          kel dağlar aştık,
İşte biz o diyarı böyle dolaştık!
Hasta öküzlerin
             yaşlı gözlerinde
dinledik taşlı tarlaların sesini.
Gördük ki vermiyor
             toprak altın başaklı nefesini
                     kara 
                        sapanlara!
Rüyada gezer gibi gezmedik
                             Hayır,
bir çöplükten bir çöplüğe ulaştık.
İşte biz bu diyarı böyle dolaştık.
Biz
biliriz
     o memleket
                neye hasret çeker.
Bu hasret 
       bir materyalist kafası kadar
                                              çizgileşmiştir,
bu hasrette
     madde var
                   madde!


Basık
     suratı asık
                evler
köstebek yolu sokakların üstünde
                        vermiş kafa kafaya.
Cin gözlü
     güvercin sözlü
               abani sarıklılar
dükkânlara bağdaşmış
Yarık
     tabanı çarıklılar
                  önlerinde.
Yarma
     bir jandarma
tarlada zina eden
                    bir çifti sürür.
Kahvede 
     piri mugan dede 
                sulanırken çırağa
"Lâhavle ve lâ" çekip derin derin
                               bu geçenlerin 
                                   suratına tükürür.
İşte şu 
ekşimiş uyku kokan çömlek gibi şehrin
kara sevdası değil öyle romantik,
                onun
                  ruhunun
                            iki kıvrak kelimelik
                                         hasreti var:
                                                 BUHAR
                                               ELEKTRİK!


Kör değilseniz eğer
                     görürsünüz ki
şu toprak yüzlü rençper
Kafkastan arta kalan
                   kalbur göğüslü oğlu
kel başlarında mültezimin
                               tırnakları oyulu,
                     kızıyla
                        karısıyla
                                  kağnısıyla
son karış toprağına sarılmak,
ölse de burda onlarla ölmek
                        burda
                             onlarla
                                  gömülmek
                                         istiyor.


Dağların tarlaların özlediği,
arzulu bir kadın gibi şehvetle gözlediği
her tırnağında 1000 manda kuvveti
                                       demirleşen
         ve su çalkalar gibi toprağı eşen
                           ruhu buhar
                                makinalar!


Ey cam karınları
              sarı
                nargileler gibi horuldayan,
ey üç atlı yaylısının içinden 
                               sağır
                                  burunsuz
                                          kör
                                            köylülere
Pierre Loti ahı çekip geçen
ağzı gemli
              eli
              kalemli
                   efendiler!
Tatlı maval dinlemekten gayrı usandık.
Artık 
hepinizin kafasına 
               şu 
               daaaaaank 
                               desin:
Köylünün toprağa hasreti var,
                         toprağın hasreti
                                       makinalar!

                                   (1922)